Neler yeni

Sözlük Ve Türk Sözlükçülüğü Üzerine

SheqiL 

Belalim.Net ❤️
FORUM SAHIBI
Mesajlar
418
Puanları
43
Tepkime puanı
160
Yaş
36
Konum
Fransa
SÖZLÜK VE TÜRK SÖZLÜKÇÜLÜĞÜ ÜZERİNE

Dilin, dillerin nasıl ortaya çıktığı konusundaki kuramları bir yana koyarak diyebiliriz ki insan, dilin içine doğar. Onu öteki yaratıklardan ayıran en belirgin özellik dildir.
Dil, konuşmaya, anlaşmaya yarar. İnsanlar arasında bir iletişim aracıdır. İnsanın toplum olarak örgütlenmesinde, ulus olmasında dil, bir kültür aktarıcısı olur. O dili konuşan insan topluluğunun çeşitli özelliklerini, yaşayışını, inançlarını, geleneklerini vb. aktarır. İnsanın ve dolayısıyla toplumun düşünce ve duygu evreni, dil ile yansır. Alman düşünürü Wilhelm Humbolt, "Bir ulusun gerçek yurdu, dilidir. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilebilir" der. Demek ki dil, yalnızca bir anlaşma aracı değil, bir var olma biçimidir de.

Konuşma, dili kullanma olayıdır. Konuşma, anlamlı ses birleşimlerinden kurulu sözcüklerle oluşur. Yazı olmasaydı bu anlamlı ses birleşimleri yine sözcük olurdu ama insan onu belki de ancak bir kuşağa aktarabilirdi, daha sonraki kuşaklara aktarmada başarılı olamazdı. Yazı, insan dilinin ölümsüzleşmesini sağlamıştır. Bugün "ölü dil" denilen diller bile yazılı metinlerinden çözülüyor ve onu bir zamanlar konuşmuş, yazmış ulusu tanımamızı sağlıyor.

Yazı, birtakım imlerdir, düşünceyi saptamaya yarayan imler düzenidir. Bu imler, sözcükleri ve onlardan oluşan tümceyi saptar.

Dilin en küçük ama en önemli öğesi "sözcük"tür. Sözcük, bir ya da birden çok seslemden (heceden) oluşan, tümce kurmaya yarayan ve tümce kuruluşunda özel bir görevi olan bir dil öğesidir. Bir nesnenin, bir duygunun ya da düşüncenin insan anlığındaki (zihnindeki) soyut ve genel tasarımı, anlamıdır. Ortak özellikler taşıyan bir dizi olguya ya da nesneye ilişkin genel nitelikli bir anlam içeren, dilsel kökenli her türlü simgesel tasarımdır, anlıksal (zihinsel) imgedir. Söz ise, bir duyguyu, düşünceyi eksiksiz bir biçimde anlatan sözcük ya da sözcük dizisidir. Dilbilgisi yönünden, tümcedir.

Sözcük, dilbilgisinde söz bölüklerine ayrılarak, ad, sıfat, eylem, belirteç, adıl, ilgeç, bağlaç, ünlem gibi türlere ayrılarak ele alınır. Dilbilgisi sözcük türlerini ayrıntılarıyla işler.

Sözcüğü, kavramı tanımlama yönündense, sözlükler hazırlanır. Sözlük, bir dilin genellikle bütün sözcüklerini, deyimlerini ya da belli bir alandaki sözcüklerini ya da belli bir çağda kullanılmış olan sözcük ve deyimlerini abece sırasıyla vererek anlamlarını açıklayan ya da başka bir dildeki karşılıklarını veren bir yapıttır.

Bir dilin büyüklü küçüklü pek çok sözlüğü yapılır. Her biri ayrı bir gereksinimi karşılar. Anlamını bilmediğimiz sözcükler için onlara bakarız. Bir sözcük için kimi zaman birkaç sözlüğe birden bakmak gereğini duyarız. Dili bütünüyle veren bir sözlük, hemen hemen hiçbir dilde ortaya konulamamıştır. Hiçbir dil tek bir sözlükle bütünüyle verilemez. Çünkü dil olduğu gibi kalmaz, değişir. Dil her zaman yeni sözcükler, sözcüklerse her zaman yeni anlamlar kazanabilir. Kimi sözcükler dilden düşer, kimi sözcüklerin kimi anlamları yetersiz kalır. Onun için, her zaman yeni yeni sözlükler ortaya konur.

Sözlükçülük, bugün dilbilimin her alanından, anlambilimden, yapıbilimden, kökenbilimden, anlatımbilimden, sesbilimden, dilbilgisinden yararlanıyor. Sözcükleri yapısal olarak inceleyen sözcükbilimden yararlanıyor. Sözlüklerin hazırlanmasında tutulacak yolları, yöntemleri konu alan, saptayan bir dilbilim dalı olan sözlükbilimden yararlanıyor. Sözlükçülük bütün bu bilimlerin verilerini kullanan bir alandır. Ülkemizde olmasa bile, kimi ülkelerin üniversitelerinde sözlükbilim çalışmaları olduğunu biliyoruz.

Sözlükçülük, ülkemizde bir "gönül işi" olarak sürüp gelmiştir, sürüp gidiyor. En eski sözlüğümüz ve kuşkusuz bir "dil anıtı" olan Divanü Lûgat_it_Türk'ten beri, Türk dilinin sözlüğüyle uğraşanlar hep bu işe gönül vermiş kimseler olmuştur. Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'na gelinceye değin bu böyle olmuştur. Gerçekte, yakından biliyoruz ki, bilimsellik gözden uzak tutulmamakla birlikte, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nda da sözlük işi bir gönül işi olarak yapılırdı. Ancak, yine de, o zamanki Türk Dil Kurumu'nu sözlükçülükte bir "okul" olarak görmek gerekir. Çünkü eski Türk Dil Kurumu'nda sözlükler bilgili ve yöntemli çalışmalarla ortaya konurdu.

Sözlükler için bir sınır yoktur, her alanda sözlük yapılabilir. Dili genel olarak vermek isteyen sözlükler yanında belli bir bilim, sanat ya da uğraş alanının sözlüğü hazırlanabilir. Bunlara "terim sözlükleri" diyoruz. Atasözleri için, deyimler için, argo için sözlükler düzenlenebildiği gibi, anlamdaşlar ve karşıt anlamlı sözcüklerin de sözlüğü yapılabilir. Dilin belli dönemlerinin, örneğin Osmanlıcanın ya da öz Türkçenin sözlüğü düzenlenebilir. Divan şiirinin olduğu gibi, bir yazarın da sözlüğü oluşturulabilir. Karşılıklar sözlüğü, kavramlar sözlüğü, kültür sözlüğü gibi sözlükler yapılabilir. Öğrenciler için sözlükler hazırlanabilir.

Türkçe sözlükleri tarihsel yönden düşündüğümüzde, ilk sözlüğümüz olan, Kâşgarlı Mahmut ustanın Divanü Lûgat_it_Türk‘ü Türk dili için değerini her zaman koruyacaktır. Onun, Araplara Türkçe öğretmek için hazırlanmış olduğu bilinir. Divan, yaklaşık yedi bin beş yüz sözcüğü ele alır. Türkçenin XI. yüzyıldaki durumunu ondan öğreniyoruz. Türkçe, birçok kollara ayrılan büyük bir dildir. O çağdan bu yana, her kol kendine göre gelişmiş, hem de birbirinden iyice uzaklaşacak ölçüde değişmiştir. Onun için tek bir Türkçeden söz edemiyoruz. Bugün biz,Türkçe deyince genellikle "Türkiye Türkçesi"ni anlatmak isteriz. Hazırladığımız sözlüklere "Türkçe Sözlük" dememiz bu yüzdendir.

Divanü Lûgat_it_Türk'ün Araplara Türkçe öğretmek ereğiyle hazırlanması örneğinde olduğu gibi, sözlükler belli ereklerle hazırlanır. Sözvarlığı, sözlüğün hazırlanış ereğine göre değişir. Dili tümüyle kapsamak için hazırlanan bir sözlüğün oylumuyla yalnızca ilkokul öğrencilerine yararlı olmak için hazırlanmış bir sözlüğün oylumu bir tutulamaz. Salt oylum yönünden değil, sözlüğün hazırlanış amacına göre birçok yönden ayrımlar söz konusudur. Örneğin, birçok ciltten oluşan ansiklopodilerin de bir tür sözlük olduğunu unutmamalıyız.

Türkçe sözlükler tarihine baktığımızda, Divanü Lûgat_it_Türk'le başlayan sözlükçülük Çağatayca, Kıpçakça ve Osmanlıca olarak beliriyor. Çağatayca ilk sözlüğün de Divanü Lûgat_it_Türk'le çağdaş olduğu görülüyor. Arapça, Farsça, Türkçe ve Moğolca düzenlenmiş olan bu sözlük Mukaddimet_ül_Edep yani "yazına giriş" adını taşıyordu. XIII. yüzyılın sonlarında hazırlandığı sanılan Codex Cumanicus (Kumanca Metinler Kitabı) da Kıpçakça sözlüklerin en önemlilerindendir. XIV. yüzyılda yazıldığı bilinen Et_Tuhfetüz_Zekiye fi Lûgat_it_Türkiye (Türk Dili Konusunda Zekâ Hediyesi) de önemli bir sözlüktür.

Çağatayca sözlüklerin genellikle yazın dilini, Ali Şir Nevai'nin kullandığı Çağataycayı yansıtmak ereğini gütmüş olduğu anlaşılıyor. Bu sözlüklerde Arapça ve Farsçaya yer verilmediği görülüyor. Bu sözlükler Azerbaycan'da, İran'da, kimileri de Hindistan'da yazılmıştır. Bunların en ünlüsü, yazarı bilinmeyen, XVI. yüzyılda yazılmış olan Abuşka'dır. Şeyh Süleyman Efendi'nin XIX. yüzyılda yazdığı Lûgat_i Çağatay (Çağatay Sözlüğü) de önemli bir yapıttır.

Türkiye'de basımevinin kuruluşundan önceki dönemlerde hazırlanmış olan sözlükler genellikle Arapça, Farsça öğretmek için düzenlenmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan ilk Türk basımevinin bastığı ilk kitap iki ciltlik bir sözlüktü, Lûgat_i Vankulu adını taşıyordu (l729), Vankulu Mehmet Efendi, sözlüğü Cevheri'nin Sıhah 'ından çevrimişti. Daha sonraki sözlükler arasında Şeyhülislam Esad Efendi'nin Lehcet_ül_Lûgat (1795), Mütercim Asım'ın Farsçadan Türkçeye çevirdiği Burhan_ı Katı (1791) ve Arapçadan çevirdiği Kamusü'l_Muhit (1805) ünlüdür. Ama bunlar, gerçek anlamıyla Türkçe sözlükler değildir. Daha sonra Türkçe sözlüklerin de yavaş yavaş hazırlanmakta olduğu görülür ve bunlar arasında Ahmet Vefik Paşa'nın Lehçe_i Osmani adlı iki ciltlik sözlüğü (1876), Muallim Naci'nin Lûgat-i Naci (1890), Mehmed Selâhi'nin Kamus_i Osmani (1896) ve elbette Şemsettin Sami'nin Kamus_ı Türki (1899) adlı yapıtları dil ve sözlükçülük tarihi yönünden önemlidir. Bunların hepsi de Arap yazısıyladır.

Türk sözlükçülüğü, böyle denilebilirse, cumhuriyetle gelişmiştir. Latin kökenli yeni Türk abecesiyle hazırlanan sözlükler, Türkçenin gereksinimini daha iyi karşılar olmuştur.

Cumhuriyetle başlayan dönemde Hüseyin Kâzım Kardi'nin 4 ciltlik Büyük Türk Lûgati (1927-1945), İbrahim Alâeddin Gövsa'nın Yeni Türkçe Lûgat (1930), Midhat Sadullah Sander'in Resimli Yeni Türkçe Lûgat (1930), Mehmet Ali Ağakay'ın Türkçe Sözlük (1945) (bu sözlükTürk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünün temelidir), Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca_Türkçe Ansiklopedik Lûgat (1962) adlı yapıtlarını ve elbette Türk Dil Kurumu'nun 2 ciltlik Türkçe Sözlük'ünü (1983) sayabiliriz. Türk Dil Kurumu'nun 12 ciltlik Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963-1982) ve 8 ciltlik Tarama Sözlüğü (1962-1977) adlı sözlükleri de Türk dili için birer anıt değerindedir. Mustafa Nihat Özön'ün Resimli büyük Türk Dili Sözlüğü (1971), Pars Tuğlacı'nın hazırladığı 3 ciltlik Okyanus, 20. Yüzyıl Ansiklopedik Türkçe Sözlük (1971-74) ve Kemal Demiray'ın düzenlediği Temel Türkçe Sözlük (1982) de anılması gereken genel sözlüklerdendir. Benim hazırlamış olduğum Öz Türkçe Sözlük (1966) ile Orhan Hançerlioğlu'nun Türk Dili Sözlüğü (1992) adlı yapıtını Türkçenin bir döneminin, öz Türkçenin sözlükleri olarak görmek gerekir. Hançerlioğlu'nun ansiklopedik nitelikli birçok sözlüğünü de burada anmadan geçemeyiz. Türk Dil Kurumu'nca uzmanlarına hazırlatılarak yayımlanmış olan çeşitli alanlardaki terim sözlükleri de vardır. Bunlar da belli bir gereksinimi karşılar. Benim hazırladığım Arkadaş Türkçe Sözlük (1994) ve onun daha büyüğü Türkçe Sözlük (1995) ise son yıllarda yayımlanmış Türkçe sözlüklerin en gelişmişidir.

Bu arada büyüklü küçüklü pek çok yabancı dil sözlükleri de hazırlanıp kullanıma sunulmuştur. Onları unutmuş değilim. Şu var ki genel bir anımsatma olan bu birkaç satırla Türkiye'de ortaya konulmuş sözlüklerin tümünü anmam, onları bir bir saymam olanaksızdır.
(İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Mart 1977)

SÖZLÜK VE TÜRK SÖZLÜKÇÜLÜĞÜ ÜZERİNE

Dilin, dillerin nasıl ortaya çıktığı konusundaki kuramları bir yana koyarak diyebiliriz ki insan, dilin içine doğar. Onu öteki yaratıklardan ayıran en belirgin özellik dildir.
Dil, konuşmaya, anlaşmaya yarar. İnsanlar arasında bir iletişim aracıdır. İnsanın toplum olarak örgütlenmesinde, ulus olmasında dil, bir kültür aktarıcısı olur. O dili konuşan insan topluluğunun çeşitli özelliklerini, yaşayışını, inançlarını, geleneklerini vb. aktarır. İnsanın ve dolayısıyla toplumun düşünce ve duygu evreni, dil ile yansır. Alman düşünürü Wilhelm Humbolt, "Bir ulusun gerçek yurdu, dilidir. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilebilir" der. Demek ki dil, yalnızca bir anlaşma aracı değil, bir var olma biçimidir de.

Konuşma, dili kullanma olayıdır. Konuşma, anlamlı ses birleşimlerinden kurulu sözcüklerle oluşur. Yazı olmasaydı bu anlamlı ses birleşimleri yine sözcük olurdu ama insan onu belki de ancak bir kuşağa aktarabilirdi, daha sonraki kuşaklara aktarmada başarılı olamazdı. Yazı, insan dilinin ölümsüzleşmesini sağlamıştır. Bugün "ölü dil" denilen diller bile yazılı metinlerinden çözülüyor ve onu bir zamanlar konuşmuş, yazmış ulusu tanımamızı sağlıyor.

Yazı, birtakım imlerdir, düşünceyi saptamaya yarayan imler düzenidir. Bu imler, sözcükleri ve onlardan oluşan tümceyi saptar.

Dilin en küçük ama en önemli öğesi "sözcük"tür. Sözcük, bir ya da birden çok seslemden (heceden) oluşan, tümce kurmaya yarayan ve tümce kuruluşunda özel bir görevi olan bir dil öğesidir. Bir nesnenin, bir duygunun ya da düşüncenin insan anlığındaki (zihnindeki) soyut ve genel tasarımı, anlamıdır. Ortak özellikler taşıyan bir dizi olguya ya da nesneye ilişkin genel nitelikli bir anlam içeren, dilsel kökenli her türlü simgesel tasarımdır, anlıksal (zihinsel) imgedir. Söz ise, bir duyguyu, düşünceyi eksiksiz bir biçimde anlatan sözcük ya da sözcük dizisidir. Dilbilgisi yönünden, tümcedir.

Sözcük, dilbilgisinde söz bölüklerine ayrılarak, ad, sıfat, eylem, belirteç, adıl, ilgeç, bağlaç, ünlem gibi türlere ayrılarak ele alınır. Dilbilgisi sözcük türlerini ayrıntılarıyla işler.

Sözcüğü, kavramı tanımlama yönündense, sözlükler hazırlanır. Sözlük, bir dilin genellikle bütün sözcüklerini, deyimlerini ya da belli bir alandaki sözcüklerini ya da belli bir çağda kullanılmış olan sözcük ve deyimlerini abece sırasıyla vererek anlamlarını açıklayan ya da başka bir dildeki karşılıklarını veren bir yapıttır.

Bir dilin büyüklü küçüklü pek çok sözlüğü yapılır. Her biri ayrı bir gereksinimi karşılar. Anlamını bilmediğimiz sözcükler için onlara bakarız. Bir sözcük için kimi zaman birkaç sözlüğe birden bakmak gereğini duyarız. Dili bütünüyle veren bir sözlük, hemen hemen hiçbir dilde ortaya konulamamıştır. Hiçbir dil tek bir sözlükle bütünüyle verilemez. Çünkü dil olduğu gibi kalmaz, değişir. Dil her zaman yeni sözcükler, sözcüklerse her zaman yeni anlamlar kazanabilir. Kimi sözcükler dilden düşer, kimi sözcüklerin kimi anlamları yetersiz kalır. Onun için, her zaman yeni yeni sözlükler ortaya konur.

Sözlükçülük, bugün dilbilimin her alanından, anlambilimden, yapıbilimden, kökenbilimden, anlatımbilimden, sesbilimden, dilbilgisinden yararlanıyor. Sözcükleri yapısal olarak inceleyen sözcükbilimden yararlanıyor. Sözlüklerin hazırlanmasında tutulacak yolları, yöntemleri konu alan, saptayan bir dilbilim dalı olan sözlükbilimden yararlanıyor. Sözlükçülük bütün bu bilimlerin verilerini kullanan bir alandır. Ülkemizde olmasa bile, kimi ülkelerin üniversitelerinde sözlükbilim çalışmaları olduğunu biliyoruz.

Sözlükçülük, ülkemizde bir "gönül işi" olarak sürüp gelmiştir, sürüp gidiyor. En eski sözlüğümüz ve kuşkusuz bir "dil anıtı" olan Divanü Lûgat_it_Türk'ten beri, Türk dilinin sözlüğüyle uğraşanlar hep bu işe gönül vermiş kimseler olmuştur. Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'na gelinceye değin bu böyle olmuştur. Gerçekte, yakından biliyoruz ki, bilimsellik gözden uzak tutulmamakla birlikte, Atatürk'ün Türk Dil Kurumu'nda da sözlük işi bir gönül işi olarak yapılırdı. Ancak, yine de, o zamanki Türk Dil Kurumu'nu sözlükçülükte bir "okul" olarak görmek gerekir. Çünkü eski Türk Dil Kurumu'nda sözlükler bilgili ve yöntemli çalışmalarla ortaya konurdu.

Sözlükler için bir sınır yoktur, her alanda sözlük yapılabilir. Dili genel olarak vermek isteyen sözlükler yanında belli bir bilim, sanat ya da uğraş alanının sözlüğü hazırlanabilir. Bunlara "terim sözlükleri" diyoruz. Atasözleri için, deyimler için, argo için sözlükler düzenlenebildiği gibi, anlamdaşlar ve karşıt anlamlı sözcüklerin de sözlüğü yapılabilir. Dilin belli dönemlerinin, örneğin Osmanlıcanın ya da öz Türkçenin sözlüğü düzenlenebilir. Divan şiirinin olduğu gibi, bir yazarın da sözlüğü oluşturulabilir. Karşılıklar sözlüğü, kavramlar sözlüğü, kültür sözlüğü gibi sözlükler yapılabilir. Öğrenciler için sözlükler hazırlanabilir.

Türkçe sözlükleri tarihsel yönden düşündüğümüzde, ilk sözlüğümüz olan, Kâşgarlı Mahmut ustanın Divanü Lûgat_it_Türk‘ü Türk dili için değerini her zaman koruyacaktır. Onun, Araplara Türkçe öğretmek için hazırlanmış olduğu bilinir. Divan, yaklaşık yedi bin beş yüz sözcüğü ele alır. Türkçenin XI. yüzyıldaki durumunu ondan öğreniyoruz. Türkçe, birçok kollara ayrılan büyük bir dildir. O çağdan bu yana, her kol kendine göre gelişmiş, hem de birbirinden iyice uzaklaşacak ölçüde değişmiştir. Onun için tek bir Türkçeden söz edemiyoruz. Bugün biz,Türkçe deyince genellikle "Türkiye Türkçesi"ni anlatmak isteriz. Hazırladığımız sözlüklere "Türkçe Sözlük" dememiz bu yüzdendir.

Divanü Lûgat_it_Türk'ün Araplara Türkçe öğretmek ereğiyle hazırlanması örneğinde olduğu gibi, sözlükler belli ereklerle hazırlanır. Sözvarlığı, sözlüğün hazırlanış ereğine göre değişir. Dili tümüyle kapsamak için hazırlanan bir sözlüğün oylumuyla yalnızca ilkokul öğrencilerine yararlı olmak için hazırlanmış bir sözlüğün oylumu bir tutulamaz. Salt oylum yönünden değil, sözlüğün hazırlanış amacına göre birçok yönden ayrımlar söz konusudur. Örneğin, birçok ciltten oluşan ansiklopodilerin de bir tür sözlük olduğunu unutmamalıyız.

Türkçe sözlükler tarihine baktığımızda, Divanü Lûgat_it_Türk'le başlayan sözlükçülük Çağatayca, Kıpçakça ve Osmanlıca olarak beliriyor. Çağatayca ilk sözlüğün de Divanü Lûgat_it_Türk'le çağdaş olduğu görülüyor. Arapça, Farsça, Türkçe ve Moğolca düzenlenmiş olan bu sözlük Mukaddimet_ül_Edep yani "yazına giriş" adını taşıyordu. XIII. yüzyılın sonlarında hazırlandığı sanılan Codex Cumanicus (Kumanca Metinler Kitabı) da Kıpçakça sözlüklerin en önemlilerindendir. XIV. yüzyılda yazıldığı bilinen Et_Tuhfetüz_Zekiye fi Lûgat_it_Türkiye (Türk Dili Konusunda Zekâ Hediyesi) de önemli bir sözlüktür.

Çağatayca sözlüklerin genellikle yazın dilini, Ali Şir Nevai'nin kullandığı Çağataycayı yansıtmak ereğini gütmüş olduğu anlaşılıyor. Bu sözlüklerde Arapça ve Farsçaya yer verilmediği görülüyor. Bu sözlükler Azerbaycan'da, İran'da, kimileri de Hindistan'da yazılmıştır. Bunların en ünlüsü, yazarı bilinmeyen, XVI. yüzyılda yazılmış olan Abuşka'dır. Şeyh Süleyman Efendi'nin XIX. yüzyılda yazdığı Lûgat_i Çağatay (Çağatay Sözlüğü) de önemli bir yapıttır.

Türkiye'de basımevinin kuruluşundan önceki dönemlerde hazırlanmış olan sözlükler genellikle Arapça, Farsça öğretmek için düzenlenmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan ilk Türk basımevinin bastığı ilk kitap iki ciltlik bir sözlüktü, Lûgat_i Vankulu adını taşıyordu (l729), Vankulu Mehmet Efendi, sözlüğü Cevheri'nin Sıhah 'ından çevrimişti. Daha sonraki sözlükler arasında Şeyhülislam Esad Efendi'nin Lehcet_ül_Lûgat (1795), Mütercim Asım'ın Farsçadan Türkçeye çevirdiği Burhan_ı Katı (1791) ve Arapçadan çevirdiği Kamusü'l_Muhit (1805) ünlüdür. Ama bunlar, gerçek anlamıyla Türkçe sözlükler değildir. Daha sonra Türkçe sözlüklerin de yavaş yavaş hazırlanmakta olduğu görülür ve bunlar arasında Ahmet Vefik Paşa'nın Lehçe_i Osmani adlı iki ciltlik sözlüğü (1876), Muallim Naci'nin Lûgat-i Naci (1890), Mehmed Selâhi'nin Kamus_i Osmani (1896) ve elbette Şemsettin Sami'nin Kamus_ı Türki (1899) adlı yapıtları dil ve sözlükçülük tarihi yönünden önemlidir. Bunların hepsi de Arap yazısıyladır.

Türk sözlükçülüğü, böyle denilebilirse, cumhuriyetle gelişmiştir. Latin kökenli yeni Türk abecesiyle hazırlanan sözlükler, Türkçenin gereksinimini daha iyi karşılar olmuştur.

Cumhuriyetle başlayan dönemde Hüseyin Kâzım Kardi'nin 4 ciltlik Büyük Türk Lûgati (1927-1945), İbrahim Alâeddin Gövsa'nın Yeni Türkçe Lûgat (1930), Midhat Sadullah Sander'in Resimli Yeni Türkçe Lûgat (1930), Mehmet Ali Ağakay'ın Türkçe Sözlük (1945) (bu sözlükTürk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünün temelidir), Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca_Türkçe Ansiklopedik Lûgat (1962) adlı yapıtlarını ve elbette Türk Dil Kurumu'nun 2 ciltlik Türkçe Sözlük'ünü (1983) sayabiliriz. Türk Dil Kurumu'nun 12 ciltlik Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963-1982) ve 8 ciltlik Tarama Sözlüğü (1962-1977) adlı sözlükleri de Türk dili için birer anıt değerindedir. Mustafa Nihat Özön'ün Resimli büyük Türk Dili Sözlüğü (1971), Pars Tuğlacı'nın hazırladığı 3 ciltlik Okyanus, 20. Yüzyıl Ansiklopedik Türkçe Sözlük (1971-74) ve Kemal Demiray'ın düzenlediği Temel Türkçe Sözlük (1982) de anılması gereken genel sözlüklerdendir. Benim hazırlamış olduğum Öz Türkçe Sözlük (1966) ile Orhan Hançerlioğlu'nun Türk Dili Sözlüğü (1992) adlı yapıtını Türkçenin bir döneminin, öz Türkçenin sözlükleri olarak görmek gerekir. Hançerlioğlu'nun ansiklopedik nitelikli birçok sözlüğünü de burada anmadan geçemeyiz. Türk Dil Kurumu'nca uzmanlarına hazırlatılarak yayımlanmış olan çeşitli alanlardaki terim sözlükleri de vardır. Bunlar da belli bir gereksinimi karşılar. Benim hazırladığım Arkadaş Türkçe Sözlük (1994) ve onun daha büyüğü Türkçe Sözlük (1995) ise son yıllarda yayımlanmış Türkçe sözlüklerin en gelişmişidir.

Bu arada büyüklü küçüklü pek çok yabancı dil sözlükleri de hazırlanıp kullanıma sunulmuştur. Onları unutmuş değilim. Şu var ki genel bir anımsatma olan bu birkaç satırla Türkiye'de ortaya konulmuş sözlüklerin tümünü anmam, onları bir bir saymam olanaksızdır.
(İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Mart 1977)
 

Konuyu görüntüleyenler

  • Üst