Cebimdeki şehadet
Bunaltıcı bir yaz sıcağında Amerikan askerlerinin etrafı kuşatacağı söylentisi dönüp dolaşıyordu etrafta.
Mücahitler her an kuşatma olur endişesiyle teyakkuz halinde günlerce beklemedeydiler. Dağlık alanlarda işbirlikçi mürdetler, hazırlık yapmaya çalışıyorlar.
Yer, Mücahitlerin aileleriyle kaldığı önemli bir bölge..
. Bu yüzden hassasiyet had safhada.
Gecekondu tarzında üç göz odalı bir ev..
. Bir gözünde Ömer Kürdi, ailesiyle diğer gözünde Yusuf, kendi ailesiyle kalmakta.
Diğer göz ise misafirhane olarak kullanılmakta. Yusuf ile Ömer Kürdi oturmuş kuşatma olursa ailelerini nasıl güvenilir bir yere alacaklar düşüncesiyle çaylarını yudumlamakta kendi aralarında istişare yapmaktalar.
Yusuf, Ömer Kürdi'nin gözlerinin içine bakarak:
- Ömer kardeşim, ani bir kuşatma ile karşılaşırsak ailelerimizi yan tarafımızda bulunan Ensar'ın evine götürelim. Kendisi bana ani bir durum olursa ailenizi bizim eve getirin, çünkü bizim evde sığınak var, demişti.
Ne dersin oraya götürelim mi? Böylece havan toplarından etkilenmeyiz.
- Tamam o zaman, ani bir durum olursa aileleri Ensara götürüyoruz,
-Tamam kardeşim! Ömer ile Yusuf gecenin ilerleyen saatlerine kadar detaylıca istişare edip konu hakkında hemfikir olduktan sonra ikisi de ailelerinin yanına döndüler.
Gözleri uyku tutmayan Yusuf'un minik Mücahid'i, babasıyla oynamak istedi. Yusuf, minik Mücahid'iyle oynarken evin yakınına düşen tank topuyla sarsıldılar.
Bu sarsıntı üzerine ev halkı uyandı. Yusuf, minik Mücahid'ini annesine teslim ettikten sonra:
- Hanım, sakın panik yapmayın, biz Ömer Kürdi ile istişare ettik.
Şimdi sen yan evdeki bacının yanına geç, orada gelmemizi bekleyin.
-Tamam inşallah.
Dışarı çıkan Yusuf, Ömer Kürdiyi çağırdı, istişare ettikleri gibi Ensar'ın evine doğru gitmek isterdiler fakat yoğun çatışmadan kaynaklanan durum buna izin vermedi. Ortalık kızışmış durumdaydı.
Yusuf, kısık feneriyle yolunu aydınlatmaya çalıştı, evin sağ köşesinde Ömer ile oturup dinlendikten sonra feneri cebine koydu ve ikisi eller tetikte koşar adımlarla mermilerinden sıyrılmaya çalıştılar. O esnada bir pika mermisi Yusuf'un montunun sağ cebine isabet etti.
- Ömer, ben vuruldum galiba! Bir sıcaklık hissediyorum. - Durma, koş kardeşim! Yaralı halde koştuğunu sanan Yusuf, Ömer ile Ensar'ın kapısına dayandı.
Montunu çıkaran Yusuf, cebinde bir kırmızılık fark etti. Elini cebine attığında daha .önce koyduğu fenerin ışığını açık unuttuğunu gördü. Montun üzerindeki kırmızılığın kan olmadığını anlayınca vücudunu yoklamaya başladı.
Beraberce rahat bir nefes aldıktan sonra, Yusuf:
- Ömer, mermi sadece montun cebini delip geçmiş.
- Hamd olsun kardeşim, senin için çok korktum.
Ensar'ın kapısını çalmaya başladılar. Cevap veren olmayınca tekrar tekrar çaldılar.
Dakikalarca kapıyı çaldıktan sonra, Yusuf:
- Ömer ailelerimizin yanına dönelim korkmasınlar.
-Tamam kardeşim.
Bunaltıcı bir yaz sıcağında Amerikan askerlerinin etrafı kuşatacağı söylentisi dönüp dolaşıyordu etrafta.
Mücahitler her an kuşatma olur endişesiyle teyakkuz halinde günlerce beklemedeydiler. Dağlık alanlarda işbirlikçi mürdetler, hazırlık yapmaya çalışıyorlar.
Yer, Mücahitlerin aileleriyle kaldığı önemli bir bölge..
. Bu yüzden hassasiyet had safhada.
Gecekondu tarzında üç göz odalı bir ev..
. Bir gözünde Ömer Kürdi, ailesiyle diğer gözünde Yusuf, kendi ailesiyle kalmakta.
Diğer göz ise misafirhane olarak kullanılmakta. Yusuf ile Ömer Kürdi oturmuş kuşatma olursa ailelerini nasıl güvenilir bir yere alacaklar düşüncesiyle çaylarını yudumlamakta kendi aralarında istişare yapmaktalar.
Yusuf, Ömer Kürdi'nin gözlerinin içine bakarak:
- Ömer kardeşim, ani bir kuşatma ile karşılaşırsak ailelerimizi yan tarafımızda bulunan Ensar'ın evine götürelim. Kendisi bana ani bir durum olursa ailenizi bizim eve getirin, çünkü bizim evde sığınak var, demişti.
Ne dersin oraya götürelim mi? Böylece havan toplarından etkilenmeyiz.
- Tamam o zaman, ani bir durum olursa aileleri Ensara götürüyoruz,
-Tamam kardeşim! Ömer ile Yusuf gecenin ilerleyen saatlerine kadar detaylıca istişare edip konu hakkında hemfikir olduktan sonra ikisi de ailelerinin yanına döndüler.
Gözleri uyku tutmayan Yusuf'un minik Mücahid'i, babasıyla oynamak istedi. Yusuf, minik Mücahid'iyle oynarken evin yakınına düşen tank topuyla sarsıldılar.
Bu sarsıntı üzerine ev halkı uyandı. Yusuf, minik Mücahid'ini annesine teslim ettikten sonra:
- Hanım, sakın panik yapmayın, biz Ömer Kürdi ile istişare ettik.
Şimdi sen yan evdeki bacının yanına geç, orada gelmemizi bekleyin.
-Tamam inşallah.
Dışarı çıkan Yusuf, Ömer Kürdiyi çağırdı, istişare ettikleri gibi Ensar'ın evine doğru gitmek isterdiler fakat yoğun çatışmadan kaynaklanan durum buna izin vermedi. Ortalık kızışmış durumdaydı.
Yusuf, kısık feneriyle yolunu aydınlatmaya çalıştı, evin sağ köşesinde Ömer ile oturup dinlendikten sonra feneri cebine koydu ve ikisi eller tetikte koşar adımlarla mermilerinden sıyrılmaya çalıştılar. O esnada bir pika mermisi Yusuf'un montunun sağ cebine isabet etti.
- Ömer, ben vuruldum galiba! Bir sıcaklık hissediyorum. - Durma, koş kardeşim! Yaralı halde koştuğunu sanan Yusuf, Ömer ile Ensar'ın kapısına dayandı.
Montunu çıkaran Yusuf, cebinde bir kırmızılık fark etti. Elini cebine attığında daha .önce koyduğu fenerin ışığını açık unuttuğunu gördü. Montun üzerindeki kırmızılığın kan olmadığını anlayınca vücudunu yoklamaya başladı.
Beraberce rahat bir nefes aldıktan sonra, Yusuf:
- Ömer, mermi sadece montun cebini delip geçmiş.
- Hamd olsun kardeşim, senin için çok korktum.
Ensar'ın kapısını çalmaya başladılar. Cevap veren olmayınca tekrar tekrar çaldılar.
Dakikalarca kapıyı çaldıktan sonra, Yusuf:
- Ömer ailelerimizin yanına dönelim korkmasınlar.
-Tamam kardeşim.